Via Sebaste Yürüyüşçüleri olarak, 18 Mayıs 2017’de 24 kişilik bir ekiple Konya otogarında buluştuk. Aracımızla Seydişehir’e geldik ve Seyyit Harun Veli külliyesini gezdik. Orada katılımcılara Seydişehir’in ve Homonada’nın tarihini anlattım. Öyle ya, yürüyüşçüler, yürüdükleri yolun hikayesini bilmeliler ki, onların her adımı ayrı bir anlam kazansın, yürüyenlerin akıllarının bir kenarında Homonadların hazin öyküleri yankılansın, kulaklarına kahkaları duyulsun, gönüllerinde neşeleri hissedilsin… Via Sebaste’yi yürüyenlerin yüzünde bu duyguları görmek başka bir haz.
Seydişehir’de
4 gün boyunca lazım olan tüm yiyecek ve içeceklerimizi aldık. Grup küçük olunca
yemekleri de tek elden yapmak için iki de büyük tencere aldık ve neşe içinde
Beldibi’ne Via Sebaste’nin başlangıcına aracımızla hareket ettik.
Tavuk Tepesi’ni, Gavur Kızı’nın Taş
Kaldırdığı’nı göstererek oralardaki Homonad kalelerinden bahsettim. Homonadlarla
ilgili birkaç kısa bilgi daha verdikten sonra sürekli yükselerek yürümeye
başladık. Yolun, Oymapınar Barajı ile Alüminyum tesisleri arasındaki bağlantıyı
sağlayan elektrik direklerini dikmek için açılmış olan şose yol tarafından
bozulmuş bölümlerindeydik. Bu işi yapanların, 2000 yıllık bu yolları bozduğunu
anlatmam katılımcıları bir hayli üzdü. Side Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü’nün,
girişimlerim akabinde bölgede yapmış olduğu inceleme sonucunda tuttuğu
rapordan, Akseki Savcılığı’nda yine aynı kurumca açılmış davanın takipsizlikle
sonuçlandığından, davanın tarafı olmama rağmen dava sonucunun tarafıma ısrarla
verilmemesinden bahsettim onlara. 2000 yıllık bir tarihin 7-8 yıl önce böyle
katledilmesi benim canımı nasıl yaktıysa tüm katılımcıların da canını öyle
yaktı. Ki, Seydişehir için en büyük turizm kaynağı gördüğüm bu yolların bundan
sonra korunması ve kalan kısımlarının restore edilmesi en büyük arzumdur.
Dokuz Dolambaç’tan, Güvercinlik’ten döşeme
yollardan dolana dolana tepeye kadar çıktık. Biz yükseldikçe arkamızda kalan
vadi manzarasını seyretmeye doyum olmuyordu. Yokuş bitiyor, ladin ağaçları
içinden kıvrılarak giden Roma yollarında tarihi hissederek yürümeye devam
ediyorduk. Yolun hemen aşağısında damı çökmüş olan sarnıcı gösterdim
katılımcılara. Yerleşim olmayan yerlerdeki kuyu veya sarnıçlar, oranın gerçek
bir geçiş güzergahı, gerçek bir yol olduğunun da deliliydi çünkü. Karşımızda
Elmasut Yaylası görünmeye başladı. Burada yürüyüşçülere, tarihimizin en büyük
romancılarından biri olan Fakir Baykurt’un Köygöçüren romanında, bu yaylanın
adının bolca geçtiğini anlattım. Yürüyüşümüz böylelikle başka bir anlam daha
kazanıyordu. Eşek Çukuru’na doğru döndük. Baharın en yeşili bizi koynuna sarmış
alıp götürüyordu. Doğada olmak duygusu, doğa ile bir olmak duygusuydu bu. Tüm
bunların yanına bir de tarihi zevk eklenince… Bir doğa yürüyüşçüsü, bir gezgin
daha ne ister!
Eşek Çukuru’ndan yukarı yükselirken rota
hırsızlarının döşeme yolu görememeleri ve başka yöne doğru işaretleri
koymalarına bir kez daha tanıklık edip yolumuza devam ettik. Buz gibi
çeşmelerden sularımızı tazeleyerek yürüyorduk. Kısa bir asfalt yürüyüşünden
sonra Sakaltutan bölgesindeki Via Sebaste’nin en güzel kalıntılarından birine
geldik. Burada uzunca bir fotoğraf çekme molası verdik. Yarım saat sonra ise,
günün en yüksek noktası olan Yellibel’deydik. Bir diğer adı da Şehit Mezarı’dır
buranın adı. Burada bulunan iki garip mezarın öykülerini anlattım
yürüyüşçülere. Derin bir saygı içinde, bir sessizlik aldı yürüdü yüzleri…
Bulamaç Kazanı’ndan geçerek, yarı karlı parkurlardan Değirmenlik Yaylası’na
kadar geldik. Akşam olmak üzereydi. Aracımız bizi orada beklemekteydi.
Aracımıza binip Elmasut Yaylası’na geldik ve orada kampımızı kurduk. Ateşte
yemeklerimizi yapıp yedik ve yorgunluktan yarı baygın gözlerimizi açık tutmaya
çalışarak gece yarısına kadar koyu bir sohbete gömüldük. Birer ikişer
çadırlarımıza çekilip üç gün daha yürüyecek olmamızdan dolayı deliksiz bir
uykuya vardık.
Mehmet GÜLTEKİN
Via Sebaste Kaşifi
Doğa Sporcusu
bilgi@yollardelisi.com
tüm sosyal medya: yollardelisi
0 Yorumlar