O kadar zor oldu ki...
Bir gerçek: 2016 yılında
Türkiye’den Elbrus’a gidebilen, gitmeyi başaran tek grubtuk.
Vize ücreti, sigortası ve
vize için İstanbul'a gidiş, kurumdan izin almak için görev yerine gidiş-geliş
derken, geçen yılki Elbrus ekspedisyonu için harcadığımız toplam parayı henüz
Elbrus'a gitmeden harcadık. Çektiğimiz zahmet, grup sayımızın bu aşamalarda
sürekli olarak aşağılara düşmesi de bizi yıldırmadı ve sekiz kişilik uyumlu ve
eğlenceli bir grupla Elbrus Zirve Çıkışını başarı ile gerçekleştirdik.
1 Ağustos 2016 gecesi başlayan
yolculuğumuz, 9 Ağustos sabahı son buldu. Geçen yılki Elbrus tırmanışımıza göre
oldukça zor bir faaliyet oldu. Geçen yıl tırmanış sırasında bir tane bile
fenalaşan kişi görmezken bu yıl onlarca kusan dağcı, fenalaşarak arkadaşlarının
koltuğuna girerek dönmeye çalışanlar, arkadaşıyla donmamak için nöbetleşe
uyuyanlar, emekleyerek zirveye ulaşmaya çalışanlar... Çok şey gördük. Bu yıl
havadaki basınçta bir değişiklik vardı muhtemelen. Hepimizin yüzünde,
kulaklarında, burunlarında soğuk yanıkları oluştu. Bunu da geçen yılki
ekspedisyonda yaşamamıştık.
Rusya ile ilgili birkaç söz
etmenin de tam yeri. Etin kilosu 6 TL, lpg'nin 4 litresi 1 dolar, alkol
neredeyse bedava... İnsanlar, az para ile mutlu olmayı biliyorlar. Elbrus Dağı
çevresinde Türkleri sevgi ve muhabbetle karşılıyorlar. Türk olduğumuzu
anlayınca para almak istemeyen bakkal kadını mı sorarsınız, seneye gelince
bizim evde kalın, otele gitmeyin diyeni mi... Yalnız bu ilgiyi büyük
şehirlerde, özellikle de Türklerin yanlış tanıtıldığı şehirlerde beklemeyin.
Rusya’da içtiğiniz sudan hiç
hazzetmeyeceksiniz. Çünkü sularının neredeyse tamamı mineralli su. Çoğu da hem
mineralli hem asitli… Sadece “bon aqua” adlı bir su markaları var, bizim
suların tadına benzeyen.
Çeget Köyü’ne Tırnaul kentinden
giderken, yolda asfalt çalışması vardı. Asfaltın 10 cm kadar altına tel
yerleştirildiğini gördük. Bu teller 5 cm kare şeklinde örülmüş ve asfaltın her
yerine yerleştiriliyordu. Şoförümüze bu tellerin ne olduğunu sorduk ve ısıtıcı
olduğunu söyledi. Kışın kar kürümek, greyderler, bir yeri açarken diğer yerin
kapanması, daha fazla greyder alımı, greyder kürüdükten sonra kalan karların
buzlanmaya neden olması, ya da yolun kenarına yığılan karların eriyerek
buzlanmaya neden olması gibi birçok sorunu kökten sildikleri için Ruslara
hayranlık duyduk. Yılda 10 gün kullanılmak üzere bir sürü iş makinesi alıp
yığmak yerine, sadece bir düğme marifetiyle bu işleri kolaylamak ne kadar da
mantıklı. Hatta yolların muhtelif yerlerine konulacak kar sensörleri bile bu
ısıtıcıların kolaylıkla çalışmasını sağlayacaktır.
Etkinlik bitiminde Çeget Köyü'nde
Edelveys pansiyonda bir gün kaldık. Bu otel bir Balkar Türk’ü olan Zuhra’nın
ailesi ile birlikte işlettiği hem lokanta hem de oteldir. Kahvaltısı, et
çorbası muhteşem. Dağdan sonra sıcacık bir duş ve yumuşak bir yatak çok
dinlendirici oluyor. Bu otelin sahipleri tam anlamıyla bir Türksever. Tıpkı
Garabaşi'de barellerinde konakladığımız Buzciğit (Buzyiğit) ve Hakim abi gibi.
Bu bölgede Türkiye’den gelenlere
“Türklü” deniyor. Gittiğiniz zaman şaşırmayınız. Üniversitedeyken hocam
anlatmıştı: “Türklerin yaşadığı bölgelere bir gün giderseniz, orada ‘Ben Türklü
hocanın kızıyım, oğluyum, torunuyum.’ gibi sözler duyarsanız, bilin ki, onlar
2. Abdülhamit’in o bölgelere gönderdikleri imamların efradıdır.” Türklü lafını
ilk kez orada duymuştum. Bölgedeki yer adlarının çoğu da Türkçe: Adır-su,
Tegenekli (Değenekli, Değnekli, Deynekli), Terskol, Elbrus’un karşısındaki
dağın adı Tanguzorun(Donguz, Domuzorun yani domuzyeri) … ve
Mingitav(Mingi-bengü:ölümsüz; tav:dağ)
Gelelim dağ tırmanışı sonrasında
10 saatlik mesafedeki Krasnodar gezimize. Güney Rusya’nın ve Kuban bölgesinin
başkenti. Gezmekle bitiremeyeceğiniz çok güzel bir şehir. Tarihi ve Baltık
tarzı binaları ile, Rusya’ya özgü meydanları ile çok güzel bir kent. Tiyatro
Meydanını (Teatraya Ploşad) ve Kızıl Meydan’ı görmeden zaten
gitmezsiniz(Krasnıy Ploşad) ama eğer bir gün yolunuz Krasnodar’a düşerse zamanı
iyi ayarlayıp bu tarihi cuma, cumartesi ve pazar günlerine denk getirin.
Kırmızı Cadde (Krasnıy Ulitsa) bu üç gün trafiğe kapatılıyor ve türlü
gösteriler ve sokak konserleri boy gösteriyor. Renkli, ışıl ışıl bir cadde. Biz
bu kentte büyülendik.
Kurduğum dostlukları pekiştirerek
geri döndüğüm için çok mutluyum. Ben artık o insanları özlerim. 2017'de bir kez
daha Elbrus neden olmasın...
Aklıma geldikçe bu yazımı
uzatacağım.
Katılan değerli arkadaşlarıma,
edindiğimiz yeni dostluklar için çok teşekkür ederim.
Vahap Ağirtaş'a
Birol çakıroğlu'na
Yücel Yücetaş'a
Abdurrahman
Eğilmez'e
T Fikret Yurt'a
Reşat Aktaş'a
Gültekin Uğuzeş'e
çok teşekkürler...
Videolar için linki tıklayınız.
1. Bölüm:
0 Yorumlar